18.07.2016

Tanıtım ve Tarihçe

 

TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR
Gölhisar' ın tarih öncesi çağlara ait durumunu, bugünkü bilgilerimiz dâhilinde bilemiyoruz. Ancak Burdur ve çevresinde tarih öncesi çağlara ait buluntuların çokluğu, bu merkezlerin zenginliği ve yakınlığı düşünülünce, verimli bir ovaya sahip ve yerleşmeye uygun Gölhisar'ın tarih öncesi çağlara ait yerleşime sahip olma ihtimali yüksektir.


TARİHİ ÇAĞLAR
Hititler Dönemi

Gölhisar' ın içinde bulunduğu bölge "Arzawa" adıyla Hitit tabletlerinde yer alır. Arzawa sözcüğü Luwice 'ormanlık ülke' anlamındadır. Hitit kaynaklarında, Arzawa ülkesi Pisidya ve Pamfilya topraklarını kapsıyordu. Özgürlüğüne düşkün Arzawa halkı, Hitit krallarına karşı devamlı savaşmıştır. Kaynaklara göre 500 yıl Hititlerle savaşan yöre halkı, Hititleri bu kadar uğraştırmalarının nedeni olarak bölgenin coğrafi özelliğini göstermişlerdir. II. Murşiliş bir ara Arzawa ülkesinde hâkimiyet sağlar. Bu hâkimiyet sürekli olmaz. Hititlerin, Arzawa ülkesini ele geçirmek istemelerinin en büyük nedeni ise bölge üzerinden Akdeniz'e ulaşmak istemeleridir. Ticaretin önemini kavramış olan Hitit krallığı ekonomik alanda güçlenerek hâkimiyet alanlarını genişletmek istiyordu. Biz bu durumu özellikle Telepinus yazıtlarında net olarak görmekteyiz. Diplomasi alanında ün yapmış olan Hitit kralı 1. Şubbiluluma, Arzawa Krallığıyla iyi ilişkiler kurmayı başarır. 

M.Ö 1200'lerin başlarında başlayan Ege Göçleri, Hitit Krallığının yıkılmasına neden olduğu gibi Arzawa ülkeside yıkımdan ve yağmadan etkilendi. III. Ramses dönemine ait bir Mısır kaynağında Arzawa'nın yağmalandığı anlatılır. Yağmacı kavimlerin, Arzawa'da soykırım yaptığını ve bölgenin ıssızlaştığı anlatılır. Bu yağmacı kavimlerden olan ve Ağlasun'u merkez edinen Sekeleşler, Gölhisar'ında içinde bulunduğu bölgeye egemen olurlar. Arzawa Hitit ilişkisini gösteren kanıtlardan biri ilçemizin yakın zamana kadar bir parçası olan, Altınyayla'nın sınırları içerisinde bulunan Kırkpınar Yaylasındaki kabartmadır. Bu kabartmada Hitit tanrılarına ait tasvirler vardır. Bu kalıntıların yakınında bulunan Balboura kentine de Hititler Walwara adını vermişlerdi.

 

Frigler Dönemi
Frigler döneminin başlangıcında müttefik yağmacıların bölgeyi talana çevirdiğini biliyoruz. Fakat Gölhisar'ında içinde bulunduğu bölgede Frig hâkimiyetinin ne kadar sürdüğü konusunda bilgilerimiz azdır. Buna rağmen Uylupınar da Frig dönemine ait seramikler çıkmıştır. 

 

Lidyalılar Dönemi

Lidyalılar, M.Ö 690'da Frig Devleti'ni ortadan kaldırınca, Batı Anadolu'ya da egemen oldular. Heredot'un, ünlü tarih kitabından Lidya kralı Kroisos döneminde, sınırlarını Likya ve Kilikya dışında, Kızılırmak'ın batısına kadar genişlettiklerini öğreniyoruz. 
Yani Pisidya da Lidya egemenliğine girmiştir.

 

Lykialar Dönemi

Lykialar döneminden, Bizans İmparatorluğu'nun ilk dönemine kadar, Gölhisar tarihi ile Kibyra tarihinin eş anlamlı olduğunu görüyoruz. 
Kibyra'yı, Milyas'dan gelen (Bucak - Kacaaliler) kolonistler kurmuştur. Milyas'ı kuranlar Girit Kökenlidir. Girit'in başkenti olan Knossos'un kent surları yoktu. Bu durum güçlülüğün simgesidir. Kibyra'nın simgesi olan, yere uzanmış slan figürü veya heykeli de güçlülüğün ve mağrur halin simgesidir. Bu durum ve psikolojik hal, Kibyra'yı kuranların Girit kökenli olduğunu kanıtlar.

Kibyra'nın içinde bulunduğu coğrafi bölgeye antik dünyada Kabalia adı verilmektedir. Kabalia bölgesi, Frigya, Pisidya, Lykia ve Pamphilia arasında kalmış küçük bir bölgedir. Ünlü coğrafyacı Strabon, Kibyra'nın hiçbir zaman Lykia'ya dahil olmadığını anlatır. Strabon'un verdiği bilgilere göre, Kibyra kenti Pisidialarm saldırısına uğramış ve kenti ele geçirmelerinden sonra yerleşim yerini değiştirmişlerdir. Arkeolog T. Corsten bu ayrımı verdiği bilgilerle teyit etmiştir. Pisidialıların kenti ele geçirmesinden sonra, Kibyra'nın güçlenme ve gelişme dönemi başlar, Bozburun'a (Peraia) ve Bucak'a (Milyas) kadar yayılır.
Kibyra'nın bu gücü aynı zamanda bir çekim gücü de oluşturarak, Boubon, Balbaura, ve Oeno-anda şehirleriyle birlikte "tetrapolisi " oluşturmuşlardır. Bu durum, Anadolu'da ki ilk çok şehirli cumhuriyet rejimidir.
Diğerlerinin birlik içerisindekilerin bir oyu varken, Kibyra'nın güce ve çekiminden dolayı iki oyu vardı. Demir işçiliğinde ve at yetiştiriciliğinde bölge önemli bir yere sahipti. Kibyra'nın demircilik, debbağlık ve kerestecilik yönlerinden büyük gelişim göstermesi üzerine rakibi Temizoniyom (Tefenni) önemini yitirir. Kibyra'da önemli bir "Dios-kouroi" kültürü vardı. Zeus'un çocukları olan çeşitli tanrılara inanılırdı. Zeus'un çocukları olan (delikanlıları) tanrıların figürlerine kent kalıntılarında rastlanır.
Tetrapolisi oluşturan diğer şehirler hakkında kısaca bilgi verecek olursak;

 

Balbaura

1500 rakımlı Asar Tepe üzerine inşa edilmiştir. Pisidia ve Lykia bölgelerinin arasında yer alır. Lu-wi dilinde "Büyük Walwa " anlamındadır (Wal-vva'nın anlamı bilinmemektedir). Kentin adı, Hitit kaynaklarında sıkça geçer. Kent, Altmyayla'nın 6 km güneydoğusunda bulunan Asar tepesindedir. Ege göçlerinin yıkıcılığı ve vahşeti üzerine yurtlarından kaçan bazı Aka boyları, Ege Denizi'nin kıyısında bulunan Anadolu kıyılarına yerleşir. Asar tepesinde çıkarılan submiken çanak-çömleği ve mezar yapıları Akaların buraya yerleştiğinin kanıtıdır. Strabon, kentten söz eder. Tetrapolislik dağıldıktan sonra Balbaura güvenlik gerekçesiyle Lykia birliğine katılmıştır. Bizans dönemindeki ki lise kayıtlarında kentin adı geçmektedir. Ele geçirilen lahitlerde yatan aslan kabartmalarının bulunması Kibyra'nın etkisini gösterir. Balbaura en güçlü zamanında, Söğüt Gölü ve çevresine kadar etkisini göstermiş ve çevre köylere egemen olmuştur. Kentin agorası, tiyatro ve akropolü günümüze kadar ulaşmıştır.

 

Boubon

İbecik Köyünün 1305 rakımlı Dikmen tepesinde kurulmuştur. Yakın zamana kadar, kaçak kazılar sonucunda yağmalanmıştır. M.Ö. 2.yy' da adı geçmekte ve bölgede asayişi sağlamada önemli bir yere sahiptir. Kentin günümüze kadar ulaşan kısımlarında ise tapmak, mezar odası ve kenti çevreleyen molozlar yer alır. Kent Likya'ya katıldıktan sonra, Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girmiştir. 1967,1990 ve 1993 yıllarında üç kez kazı yapılmasına rağmen yapılan kazılar ve çalışmalar yetersizdir. Boubon sözcüğü eski Hellen dilinde "kasık" anlamındadır. Bu söz kasıkta çıkan çıbanı, uru anlatmak için de kullanılırdı.

 

Oinonda
Luwi dilinde, Oinonda; üzüm, bağ, şarap anlamındadır. Oinonda kenti, İncealiler köyünün 2 km batısındadır. Kent Kibyra ile Fethiye (Megri) yolu üzerindedir. M.Ö 2 yy'da Tetrapolise dahil oldu. Tiyatro, kaya mezarları, suru ve su sarnıcı günümüze kadar ulaşmıştır.

Persler Dönemi
Anadolu'da, Lidya hâkimiyetine M.Ö. 546'da Persler tarafından son verildi. Anadolu'yu vergi alma, buğday yetiştirme ve koyun yetiştiriciliğinde kullanmaya başladılar. Persler, Anadolu'yu satraplıklara (eyaletlere) ayırdılar. Persler, Pisidya bölgesini de satraplık olarak teşkilatlandırdı. Heredot, Pisidya kentlerinin Pers imparatorluğuna 400 gümüş talenetlik vergi verdiklerini yazar. I. Artakserkses (MÖ 405-359) döneminde Pisidyalı-lar, çevre bölgelere akm yapmaya başladılar. Bundan dolayı I. Artakserkses ve Kiros, Pisidyalıları Anadolu'daki egemenliklerini sarsan bir unsur olarak gördüler ve onlarla geçici antlaşmalar yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen Pisidyalılar, Perslere karşı yapılan çeşitli bölgelerdeki ayaklanmaları da desteklemişlerdir.

 

Hellenistik Dönem
Büyük İskender, M.Ö. 334'te Çanakkale Boğazını geçerek Anadolu'yu istilaya etmeye başlar. Biga çayı kıyısında Pers ordusunu dağıtır. Hızla Anadolu kentlerini zapt etmeye başlar. Milet'i ve Bodrum'u ele geçirdikten sonra Likya kentleri direnmeden teslim oldular. Büyük İskender Lik-ya'dan sonra Pisidya'ya yönelir. Milyas'a saldırır. Milyas ve çevresindeki Pisidya oymaklarını yenilgiye uğratır. Antalya (Pamfilya) körfezindeki kıyı kentlerini (Perge, Side ve Aspendos) aldıktan sonra Frigya'ya saldırmak için kuzeye yönelir. Saga-lassos'u (Ağlasun) alır. Pisidya ve Pamfilya'yı birleştirerek aynı satraplık altında toplayan İskender, bölgeyi yönetmesi için ünlü komutanı Antigo-nus'u atadı. Antigonus M.Ö. 301'de ölünce General Selevkos bölgenin yönetimini ele alır. Yöre M.Ö. 190'da Bergama Krallığının eline geçti. Pisidya'da, Bergama Krallığı'nın hakimiyeti 112 yıl sürmüştür. . Bergama Krallığı sona erince M.Ö. 2. yy'da Kibyra kenti Tetrapolisi oluşturdu. Kibyra'da yapılan savunma duvarı bu döneme aittir.

Romalılar Dönemi 
Komutan Manius Aguilius, M.Ö. 183'te Kibyra önlerine gelerek kenti kuşatır. Şehir yönetimi haraç vermek zorunda kalır. Manius Aguilius Kiby-ra'dan sonra Dengere, Söğüt üzerinden ilerleyerek İstanos ve Termesos kentlerini alır. Aynı zamanda Roma'da konsül olan Manius Aguilius, Roma'daki siyasi işlerinden dolayı aniden İtalya'ya dönünce Kibyra tekrar Bergama Krallığının eline geçti. M.Ö. 82 yılında Romalı komutan Mu-rina, Mitritades Savaşıyla Kibyra'yı alır. Murina bir düzenleme yaparak, Kibyra'nın oluşturduğu birliği dağıtmıştır. Birlik içerisindeki kentleri de Likya birliğine bağlamıştır.
Bu tarihten sonra Kibyra hızla gelişti. Özellikle Kibyra'nın üretim gücü ve zenginliği sayesinde yargılama merkezi ve büyük konventuslardan biri oldu. Kibyra ve çevresi M.S. 23'te meydana gelen depremle sarsıldı. Bu yıkım yüzünden, İmparator Tiberius'un emriyle, Kibyra'nın mali ve mimari yönden güçlenmesi için üç yıl vergiden muaf tutuldu. Fakat M.S. 417'de tekrar şiddetli bir depremle bölge ve kent sarsıldı.
Gölhisar ve Çevresi antik dünyada en parlak çağını Romalılar döneminde yaşadı. Roma'nın parçalanmasından sonra yöre Doğu Roma İmparatorluğu'nun (Bizans) eline geçti. Kentin bu günkü kalıntılarını oluşturan tiyatro, agora, odeon, bazilika ve mezar yapıları Romalılar dönemine aittir.
Doğu Roma İmparatorluğu zamanında kent kurulduğu tepelik alandan aşağıya doğru kaymaya başlamıştır. M.S. 417'deki deprem Kibyra'nın sonunu hazırlamıştır.

Cbyra'da Tarihi Kalıntılar
Cbyra'daki (Kibyra) tarihi eserler şunlardır; tiyatro, odeon, agora, bazilika, köprü, hamam, su kemeri, çeşme, stadion, mezarlar ve ev kalıntıları Alimne'deki tarihi yapılar ise şunlardır:Köprü, lahitler, ev kalıntıları Boubon daki eserler; tiyatro, nekropol, agora, heykeller ve akropolistir. Ayrıca İbecik kaya mezarı (aslan kabartmalı ve iyon revaklıdır), Uylupınar kaya mezarı (Likya ev stili tarzındadır), Pırnaz kaya mezarı (Likya ev stili tarzındadır) Sorkun Höyüğü, Uylupınar Höyüğü (Frig tesiri barizdir ve bulunan seramikler tasvirlidir), Luba (Pırnaz da bulunan merkezdir. Lahitler, kaya mezarları ve sütun parçaları bulunmaktadır)
Stadion: Stadyum; atletizm yarışmalarının yapıldığı yer. Bir ucu yarım dairesel biçimde sonlanan uzunlamasına bir dikdörtgen plana sahiptir. 
Akropolis: Kentlerin yüksek kesiminde yer alan özel bölge.
Nekropol: Mezarlık.
Odeon: Müzik dinlemek için yapılan özel yapı. Küçük bir amfi tiyatro biçiminde ve üstü örtülü olarak yapılırdı. 
Bazilika: Uzunlamasına gelişmiş mekan düzenine sahip, sütun dizilerince taşınan yapı türüdür. Bazilika din-dışı kamusal işlevlere hizmet eden yapılardır. 
Agora: Kamusal, yönetimsel ve ticari merkezi niteliğinde olan alan

Selçuklular Dönemi 
Moğol baskısının önünden kaçıp Anadolu'ya gelen Türk boyları (Büyük çoğunluğu Oğuz'dur), yerleşmeye başladılar. Gölhisar ve çevresinde de Türk varlığının etkisini göstermesi bu ikinci Türk göçünden sonra başlar. Gölhisar ve çevresindeki köy adlarını incelediğimizde ve tarihi belgeleri karşılaştırdığımızda bu görüşümüzün kanıtlandığını görürüz. 
1071-1100 yılları arasında Anadolu'ya gelen Kınalı Aşireti, tarihi Pisidya'ya (Göller Yöresi) yerleşir. Tarihi kaynaklar Pisidya bölgesinde takriben 2.000 Türkmen çadırının olduğundan bahseder. Burdur ve Gölhisar arasında Kınalı aşiretinin varlığı sürerken daha sonra yörenin adı Tirkemiş (Türkümüş ) olur. Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Os-mani'de bu durumu belirtir. 
Burdur ve Gölhisar çevresine yerleşen Türkmenler, kendi başlarına ve hiçbir devlete bağlı olmadan yaşayabilmiş özellikle komşu Rumlarla savaşarak topraklarını genişletmişlerdir. Türkiye Selçuklu Devleti'nin varlığının hissedilmesi 1172'de II. İzeddin Kılıç Arslan dönemine rastlar. II. Kılıç Arslan 1177'de yöreye yerleşmiş olan Türkmenler üzerine hakimiyet sağlar. 
III. Kılıç Aslan Isparta'yı aldıktan ve 1205'de Gölhisar'ı içine alan havaliyi ele geçirdikten sonra Hamit Bey idaresindeki Türkmenleri buralara yerleştirmiştir. Gölhisar'ın da içinde bulunduğu bölge, Türkiye Selçukluları tarafından itaat altına alınması için 1219 ve 1236'da I. Keykavus ve Ala-addin Keykubat döneminde yeniden fetih hareketlerine sahne olur.

 

Hamitoğulları Dönemi
Türkiye Selçukluları Devleti yıkılmaya yüz tuttuğu sırada Isparta, Eğridir, Burdur ve havalisinde bulunan Türkmenlerin reisi Felekeddin Dündar Bey, XIV. YY. başlarında, Hamitoğulları beyliğini kurmuştur. Onun babası İlyas Bey ve büyük babası Hamit Bey, Türkiye Selçuklularının uç beylerinden idiler. 
Dündar Bey, kuruluştan sonra Gölhisar, Korkuteli ve Antalya'yı ele geçirerek ülkesinin hudutlarını güneye doğru genişletti. O, Antalya'yı kardeşi Yunus Bey'in idaresine bıraktı. 1314'de Anadolu'ya gelen beylerbeyi Emir Çoban'a itaat ederek, İlhaniler'in hakimiyetini tanıdı. Fakat İlhaniler'in Anadolu valisi Timurtaş, Dündar Bey'in üzerine yürüdü. Dündar Bey, Antalya'ya kaçtı ise de yeğeni Mahmut tarafından Moğol-lar'a teslim edildi. Timurtaş onu öldürerek Hamitoğulları Beyliği'nin Isparta ve Eğridir şubesi topraklarına sahip oldu. Ancak Timurtaş'm İlhanlı hükümdarı ile arasının açılması sonucu Mısır'a kaçması üzerine Dündar Bey'in oğullarından Hızır Bey (öl. tak. 1330), daha sonra da Necmettin İshak Bey (öl. tak. 1340'dan önce) beyliğin idaresine hakim oldular. İshak Bey, Eşrefoğulları arazisinden bir kısım topraklar alarak hudutlarını genişletti. Seyyah İbn-i Batuta 1333'de Eğridir'e gelerek İshak Bey'le görüşmüştür. İbni Batuta, babasının sağlığında İshak Bey'in biraderi Mehmet Bey'in Gölhisar beyi bulunduğunu yazmaktadır. Mehmet Bey'in oğlu İshak Bey'in ölümünden sonra Hamitoğullarmm başına geçer. Emir-i Muazzam adıyla anılan beyin adı Muzafereddin Mustafa Bey'dir. Onun oğlu Hüsameddin İlyas Bey (öl. 1375'den önce) halef oldu. İlyas Bey, Ka-ramanoğlu Alaaddin Bey ile yaptığı savaşta yenildi. Daha sonra Germiyanoğulları'ndan Süleyman Şah'ın yardımı ile Karamanoğulları'ndan kaybettiği toprakları geri alabildi.
İlyas Bey'den sonra yerine Kemaleddin Hüseyin Bey geçti. O, Sultan I. Murat'ın isteği üzerine Yalvaç, Karaağaç, Beyşehir, Seydişehir ve Alaşehir gibi bazı yerleri 80.000 altın karşılığında Osmanlılara sattı. Kosova savaşma (1389) giden Sultan Murat'a oğlu Mustafa idaresinde yardımcı kuvvet gönderdi. I. Murat'ın I. Kosova Meydan Muhare-besi'nde ölümünden sonra Osmanlı yönetimindeki Hamitoğulları ayaklandı. Bunun üzerine Yıldırım Bayezit 1390'da harekete geçti. Germiyan, Aydın, Menteşe, Uşak, Denizli illeri Osmanlı ülkesine ilhak edildi. Beylere dirlikler verildi. Sultan Bayezit 1391'de Gölhisar'ın da içinde bulunduğu Göller Yöresini Osmanlı Devletine bağlar. Göller Yöresine ait bazı yerleri de Karamanoğulları ele geçirir. Kemaleddin Hüseyin Bey 1391 yılında öldü. Beyliğin Antalya şubesi ise 1423'de son bulmuştur. Gölhisar Gölü ortasında bulunan ve ilçeye ismini de veren kale (hisar) bu dönemden kalmadır.

Osmanlı Dönemi 
1391'den sonra Osmanlı hakimiyetine giren Gölhisar, Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya'ya bağlandı. Türkiye Selçukluları ve Ha-mitoğulları döneminde Anadolu'daki yerleşim birimleri içerisinde önemli ahi merkezlerinden birisi olan Gölhisar'ın bu önemini yitirmeye başladığına tanık oluruz. Gölhisar'ın ahilik merkezi olması gelişmiş bir şehir kültürüne sahip olduğunun kanıtıdır. Gölhisar'da dokunan halı ve kilimler, HamitoğuUan döneminde Halep'te aranan ve her zaman müşterisi bulunan ürünlerdi. Gölhisar ekonomisinin çöküşü aslında Hamitoğullarmm son zamanına rastlar. Özellikle I. Murat'ın Hami-toğullarmdan 80.000 altın karşılığında Akşehir, Beyşehir, Yalvaç, Karaağaç ve Isparta şehirlerini satın alması üzerine, beyliğin tamamen ağırlığı Antalya'ya kaymış ve bu durumdan Gölhisar ekonomisi oldukça zarar görmüştür.

Osmanlı Devleti yönetimindeki Gölhisar'ın tarihi açısından ilk ve en büyük olay Şah kulu isyanıdır. Şah Kulu, Elmalı'yı ele geçirdikten sonra, Gölhisar'a ulaşır. Hisarı kuşatır ve ele geçirir. Gölhisar kadısının ellibin akçesine el koyduktan sonra Hisarı yağmalarlar. Şah kulu kendisine destek vermeyen, Gölhisar köylerini de yağmalatır. Gölhisar'dan sonra Burdur'a yönelen Şah Kulu, burada bulunan Osmanlı birliğini yenilgiye uğratır. (Top-kapı Ar. No:2829-1511) Diğer yerleşim birimlerinde olduğu gibi isyana katılan Gölhisar'a ait köyler Arnavutluk'a sürüldü. Günay Köyü, sürgün cezasına çaptırılan köylerdendir. İsyan sırasında Yeğenli köyü haritadan silindi. Aşağı Çavdır" m nüfusu da oldukça azaldı. 
Şah Kulu isyanı, zaten ekonomik açıdan önemini yitiren Gölhisar'a oldukça zarar vermiştir. 1511'den sonra Gölhisar'da oldukça sönük bir hayat geçer. Bu durum Gölhisar'ın merkezi özelliğini yitirmesine neden olur. Zamanla Gölhisar'ın idari ve ekonomik olarak bağladığı Karaağaç, Tefenni ve Ma (Yeşilova) birer birer ayrılırlar. 1579 tarihli bir fermanda Gölhisar Karaağacı bu günkü Acıpayam'dır. Buranın yönetim yeri ise Yatağan'dır.
Gölhisar artık öyle fakirdir ki Celali isyanları sırasında her hangi bir yağma olayına uğramamıştır. Gölhisar ve çevresinde eşkıyalık yapanlar var ise de bunlar Celalilerle kıyaslanamaz. Yöredeki eşkıyalardan dolayı Hisarın yıkılma emri verilir. Charles Taxier'den (Küçük Asya) öğrendiğimize göre Gölhisar'ın önemini yitirmesinden dolayı yönetim merkezi Dengere'ye taşınmıştır. Dengere'ye hakim olan Şeyh Hüseyin'in kendi başına oldukça serbestlik taşıyan yaşamı ise sadece merkezi otoritenin zayıflığından kaynaklanmaktaydı. 1850'lerde Zor Ali Bey adlı eşkıya, Şeyh Hüseyin oğullarına baskın yaparak onları haraca bağlar.
Gölhisar, merkezi Kütahya olan Anadolu Beylerbeyliğine bağlılığı 1839'a kadar sürer. 1850 yılına kadar Burdur ile birlikte Konya vilayetinin Isparta kaymakamlığına bağlanır. 1851'de Gölhisar (Armutlu) kaza merkezi olur. 1853 yılında Armutlu Nahiyesi ve Horzum köyü birleştirilir. 1867 idari ıslahatında Tefenni'ye bağlı nahiye durumuna getirilir. 86 yıl nahiye olarak kalan Gölhisar Horzum ve Armutlu köyleri birleştirilerek 1953 yılında ilçe yapıldı.
NOT: Kurtuluş Savaşı sırasında Gölhisar'da iki olay mevcuttur. Bunlardan birincisi İtalyan askerinin Pırnaz'ın "Gavur Döndü" mevkiine kadar gelip geri dönmesidir. İkincisi ise Düzenli orduya geçmeyi reddeden Demirci Mehmet Efe'nin, Keçiborlu'nun İğnecik köyünde milli kuvvetlerin baskınına uğraması sonucu Burdur taraflarına kaçması ve buralarda tutunamaması üzerine Gölhisar'ın köylerine sığınmasıdır. Gölhisar'da da tutunamayınca Acıpayam'a geçer ve yenilgiye uğrar.

Gölhisar'a Yerleşen Türkmenler 
Elimizdeki tarihi kayıtlara göre, Gölhisar'ın da içinde bulunduğu bölgeye 1071-1100 arasında Kınalı aşireti gelerek yerleşmiştir. Yörenin daha sonra adı Tirkemiş olur. İstanbul Topkapı arşivinde bulunan 1522 tarihli Defter-i Mufassal-ı Liva-ı Ha-mit adlı kaynakta Tirkemiş aşiretinin yöreyi otlak meselesi yüzünden terk ettiğini yazar. 
Hamitoğulları Beyliğinin isim babası Hamit Bey, Harzemşahlarm, Yomut kabilesindendi. Celaled-din Harzemşah'm yanında Anadolu'ya gelen Hamit Bey, O'nun 1231 yılında öldürülmesi üzerine beraberindeki kuvvetler ile önce Suriye'ye geçti. Eski kaynaklarda Hamitoğullarınm, Mısırlı olarak gösterilmesindeki hata buraya dayanır. Hamit Bey, Suriye'den sonra Anadolu'ya geçerek Selçukluların yönetimine girmiştir. Hamit Bey aşireti ile Selçukluların en zayıf yeri olan Burdur-Denizli arasına gelir. Aşiret Gölhisar'a kadar yayılır. Bundan dolayı Gölhisar'dan kuzeye, Dinar'a kadar olan çizgide Horzumlulara rastlanır. Bugün Anadolu'da yaşayan Horzumlular, Harzemşahlılarm torunlarıdır. 
1787'de Burdur kadısı ve Tirkemiş Hassı Voyvodasına gönderilen bir fermanda konar-göçer Horzum Cemaatinden bahs edilmektedir. 1830'lu yıllara ait bir emirde de bir kısmının Aydın-Kuyucak'ta bir kısmının da Burdur'da olduğu anlaşılmaktadır. Horzumluların konar-göçer olmaları bazen de başlarına dert olmuştur. Yerleşik hayata geçmiş kesimlerin şikâyetleri yüzünden 1713'de Kıbrıs'a yerleştirilmeleri düşünülmüşse de bazı olaylardan dolayı 1727'de gönderilen bir emirle sürgün kaldırılmıştır. 
Gölhisar ve çevresine yerleşen ikinci Türkmen boyu ise Yıvalardır. Bu boy XVII. YY'dan sonra buralardan bilmediğimiz nedenlerden ötürü çekilmişlerdir. 
Avşarlar ise Acıpayam ve Gölhisar arasına yerleşmişlerdir. Çamköy'ün çekirdek yapısını "Resul Avşarları" oluşturur. Bu yöredeki avşarlar özellikle Germiyanoğulları ile yaptıkları savaşlarla meşhurdur. Gölhisar'a ve Dirmil'e ait eski türkülerde Avşarlara olan hayranlık belirtilir. Bu türkülerde Avşar kavramı mertlik, adalet, dürüstlük ve kahramanlığın sembolüdür.
Yamadı, Hisarardı ve Uylupınar köylerini Bur-hanlı Türkmenleri kurdu. Burhanlılarm aslı Güneydoğu Anadolu Türkmenlerine dayanır. Gölhisar ve çevresine yerleşmeden önce Çukurova'ya yerleşmişlerdir. 1775'de bir kolu Gölhisar'ı terk ederek Mersin'e yerleştiler ve Burhanlı köyünü kurdular. Dalaman yörükleri İbecik köyünü kurdular. Çameli, Gölhisar ve Mut Tahtacı Türkmenleri Kargalı köyünü kurmuşlardır. Hacıveliler ve Kutludoğmuşlar adlı Türkmen aşiretleri ise Gölhisar'ın merkezine ve köylerine dağılmıştır.
Hisarın yıkılmasından sonra, Armutlu'ya yerleşen Türk ailelerine ise şehirli denilmektedir. Sarıkeçililer ise Horzumlular ile birlikte gelip Gölhisar'a yerleşmişlerdir.

 

Bazı Tarihi Kaynaklarda Gölhisar
"Gölhisar, Burdur (Tirkemiş ilçesi) nahiyesidir."
Defter-i Mufassal-ı Liva-i Hamit-1522 Topkapı Arş.
"Gölhisar, Konya vilayetinin Burdur'a bağlı Tefenni ilçesinde ve vilayetin batı sınırında küçük bir gölün doğu sahilinde nahiye merkezli bir küçük kasaba olup, nahiye 15 köyden oluşmaktadır. Nahiyeye ismini kazandıran gölde avcılık yapılır."
Kamusu'l Alam (Şemsettin SAMİ)
"...Burası dört bir yanı su ile çevrili küçük bir kasabadır. Gölde bol miktarda kamış yetişir. Kasabanın tek bir yolu vardır ki, bu da kamışlık ile göl arasında açılmış ve sadece bir atlının geçebileceği köprü gibi bir yoldur. Kasaba suyun ortasında yükselen bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu sebeple ele geçirilmesi güç, metin bir kale görüntüsündedir. Burada ahilerden birinin tekkesine indik.
Gölhisar'ın hükümdarı Mehmet Çelebi'dir. Çelebi Türk dilinde "efendim" manasına gelir. Bu zat, Eğridir hükümdarı sultan Ebu İshak'ın kardeşidir. Şehre indiğimiz vakit, orada bulunmuyor idi. Burada birkaç gün kaldıktan sonra o da döndü ve bize geniş ölçüde iltifat ederek yol harcımızı gördü, binekler verdi. Oradan Karaağaç yoluyla ayrıldık...."
İbn Batuta Seyahatnamesi s. 13

Adı Nereden Geliyor? 
Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Anadolu çeşitli kavimlerin ve medeniyetlerin merkezi olmuştu. Bu haliyle Anadolu çevresini aydınlatan bir güneşti. 
İbn-i Haldun'un ünlü eseri Mukaddime'de "Anadolu'nun bereketli topraklar üzerinde olması ve medeniyet alanında ilerlemiş olmasından dolayı, çevresindeki kavimlerin istilalarına uğrayarak çöküntüler yaşaması" anlatılır. 
Gölhisar tarihinin derinliklerine indiğimiz de Anadolu tarihinin genel özelliklerini görebiliriz. Yaratılan medeniyet, ardından istila, vergiye bağlanmış bir sömürge ya da sönükleşen, ıssızlaşan mekan. . . . 
Gölhisar yer olarak, Karya, Likya, Pamfilya ve Pisidya bölgelerinin birbirleriyle coğrafi olarak çakıştıkları alan üzerinde olduğu için günümüze kadar olan tarihi seyri renkli geçmiştir. Ama her şeyden önce Gölhisar adının (antik çağlardaki adı da dahil) nereden geldiğine değinmek istiyoruz. Gölhisar, adını kenarındaki gölden ve hisardan dolayı almıştır. İlçe, Gölhisar adını alıncaya kadar Kibyra, Alimne, Horzum adlarını almıştır. 
Kibyra adı büyük olasılıkla Luwi dilindedir. Yüce, büyük, ulu anlamına gelen -ura sözcüğü yerli aksandan dolayı değişerek -yra şeklini almış ve"Kiw(a)-ura?nın" değişmiş haliyle Kibyra haline gelmiştir. "Yüce Ana Tanrıça" anlamındadır. 
Alimne adı ise Gölhisar veya yakınlarındaki kentin adıdır. Kent hakkındaki bilgilerimiz M.Ö. 189'a kadar ulaşır. Alimne adının anlamı bazı kaynaklarda "Golsüz" olarak gösterilmektedir (a-yunanca sız-, Limne ise göl anlamındadır). Fakat, yerli kültürün egemenliğinden dolayı kanımızca Luwi kökenli olup "Tuz halkı" anlamındadır. 
Horzum sözcüğü ise Harzem sözcüğünün (Türk Boyunun adıdır) deforme olmuş halidir. 18. yy Osmanlı kaynaklarında Horzem şeklinde telaffuz edilmişse de sonradan Horzum adını almıştır.